ABD’deki Sosyalist Eşitlik Partisi’nin yayınevi olan Mehring Books, 2012’de Çar’dan Lenin’e filminin DVD’sini yayınladı. Aşağıdaki metin, partinin ulusal başkanı ve Dünya Sosyalist Web Sitesi Uluslararası Yayın Kurulu Başkanı David North tarafından filmi takdim etmek üzere kaleme alındı. Film 2017’de “1917 Yüzüncü Yıl Basımı” ile beraber Türkçe dahil çok sayıda dilde altyazılı olarak çıkarıldı.
Türkiye’deki Mehring Yayıncılık geçtiğimiz kasım ayında filmin İstanbul ve İzmir’de Türkçe altyazılı gösterimlerini düzenledi.
Çar’dan Lenin’e (Tsar to Lenin), 20. yüzyılda çekilmiş en önemli filmlerden biridir. Konusu, 1917 Rus Devrimi’dir. İzleyici, insanlık tarihinin seyrini değiştiren olaylara tanık olmanın şaşkınlığını hiç kaybetmez. 24 saat kesintisiz yayın yapan televizyonun yaygınlaşmasından önce, tarihin filme alınarak saklanması mucizevi bir şey gibi görünüyordu.
Bu olağanüstü belgesel, ünlü Amerikalı radikal ve sosyalist Max Eastman (1883-1969) ile dünya tarihinin en önemli olaylarından birinin en büyük sinema kaydını oluşturan Rus asıllı göçmen Herman Axelbank (1900-1979) arasındaki karmaşık ve çatışmalarla dolu bir işbirliğinin ürünüdür.
Eastman, anı kitabı Love and Revolution: My Journey through an Epoch’ta filmin ortaya çıkışının kökenlerini ve yaratıcı sürecini canlı bir şekilde şöyle anlatır:
1928 sonbaharının sonlarında, Herman Axelbank adında genç bir adam beni görmeye geldi – ikna kabiliyeti yüksek bir gençti. Geniş omuzlu ve kısa boyluydu, sakalları o kadar uzundu ki çenesi hep mavi renkteydi ve kısa kesilmiş saçları, gözleri hariç, ona oldukça heybetli bir görünüm veriyordu. Gözleri derin mavi ve sıcaktı ve ruhunun asaletini çok ikna edici bir şekilde yansıtıyordu. Ve insanlık için çok değerli bir şeye sahipti: Rus devrimindeki önemli olaylar ve kişilikler hakkında çekilmiş önemli filmlerin tümünün ya da çoğunun bir koleksiyonu... Hayal gücü ve inatçı bir kararlılığı vardı ki, bunlar yetişkinlerin başkalarının amaçlarına saygı duymasıyla birleşirse, deha kavramıyla uyumlu olur. 1920’den beri bu filmleri, yılmaz bir enerji, yaratıcılık, tarihsel değerlere dair keskin bir anlayış ve sahip olduğu hiçbir şeyi kaybetmeden istediğini elde etme konusunda eşsiz bir beceriyle topluyordu.
Axelbank, Eastman’dan filmin kurgulanmasına, sahneleri açıklayacak altyazıların yazılmasına ve projenin finansmanı için para toplanmasına yardım etmesini istedi. Axelbank’ın Eastman’ı seçmesi tesadüf değildi. Bolşevik devriminin ilk Amerikan destekçilerinden olan Eastman, 1920’lerde Sovyetler Birliği’ne seyahat etmiş ve Sovyet rejiminin birçok lideriyle, özellikle de Lev Troçki ile yakın siyasi ve kişisel ilişkiler kurmuştu. 1920’lerin ortalarında Eastman, The Young Trotsky adlı biyografisini yazmakla kalmamış, aynı zamanda Troçki’nin giderek güçlenen Sovyet bürokrasisi ve onun lideri Josef Stalin’e karşı yürüttüğü siyasi mücadeleyi uluslararası kamuoyuna ilk kez ayrıntılı bir şekilde anlatan kişi olmuştu.
Eastman teklifi kabul etti ve kendini projeye adadı. 1929’un sonlarında, Avrupa’ya yaptığı bir seyahat sırasında, Axelbank’ın film arşivini ek görüntülerle zenginleştirdi. Bunlar arasında, devrimden birkaç yıl önce, çar ve saray mensuplarının çıplak olarak yüzdükleri şaşırtıcı bir sahne de vardı. (Tamamlanmış belgeselde, bu sahne Eastman’ın alaycı bir yorumuna vesile oluyor: “Dünya ilk kez bir kralı gerçek haliyle görüyor!”)
Eastman ayrıca, Bolşevikler tarafından devrilen Geçici Hükümet’in sürgündeki lideri Alekandr Kerenski’yi, Amerikalı fotoğrafçı Man Ray tarafından çekilen birkaç saniyelik film çekimi için poz vermeye ikna etmeyi başarmıştı. Ancak Eastman, 1917 ile 1921 arasındaki kritik devrim yıllarında Stalin’in herhangi bir sinema kaydını bulamamıştı. Böyle bir kaydın bulunmamasının nedeni, Stalin’in Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesindeki rolünün, devrimin fotoğrafçılarının dikkatini çekecek kadar önemli olmamasıydı.
Film, Ocak 1931’de tamamlandı. Eastman, Çar’dan Lenin’e filminin geniş bir izleyici kitlesi çekeceğinden emindi. Anılarında şöyle yazar:
Devrime olan ilgi yoğundu ve halen büyük ölçüde özgür düşüncelere dayanıyordu – henüz Kremlin’de tarihi yeniden yazanlar tarafından yönlendirilip kontrol edilmiyordu. Demek istediğim, zeki Amerikalıların hâlâ Troçki’nin Ekim ayaklanmasını organize ettiğini ve Kızıl Ordu’yu zafere taşıdığını, Lenin’in Stalin’in yardımı olmadan karşıdan karşıya geçebildiğini hatırlamalarına izin veriliyordu.
Eastman’ın planı, filmi satmak ve profesyonel kanallar aracılığıyla geniş bir dağıtım ağı kurmaktı. Filmin ön gösterimini izleme fırsatı bulanlar arasında Charlie Chaplin de vardı ve o da filme büyük bir heyecanla karşılık vermişti. Ancak bu noktada Eastman ile Axelbank arasındaki ilişkiler bozuldu. Yetişkin hayatının tamamını Çar’dan Lenin’e filminin yapımına adamış olan ve filmin muazzam tarihsel ve siyasi öneminin son derece farkında olan Axelbank, filmin Columbia Pictures gibi güçlü bir Hollywood şirketine satılmasının sonuçlarından korkuyordu. Sonraki olayların da göstereceği gibi, Axelbank’ın korkuları, Eastman’ın niyetine dair şüpheleri haklı olmasa da, son derece haklıydı. Axelbank, Eastman’ı filmi çalmaya çalışmakla suçladı ve iki adam arasındaki çatışma, filmin gösterime girmesini altı yıl geciktirdi!
Bu gecikme tamamen boşuna olmamıştı. Eastman ile Axelbank arasındaki hukuki anlaşmazlık kısmen çözüldüğünde, ses teknolojisi o kadar gelişmişti ki, belgesel için yazılan altyazılar yetersiz kalmıştı. Böylece Eastman, filme gerçek bir tutku ve bir aktörün zamanlama duygusuyla sunduğu ustaca bir anlatım sağladı.
Ve böylece film, 6 Mart 1937’de New York 58. Cadde’deki Filmarte Sineması’nda prömiyerini yaptı. Filmin izleyicilerle buluşması dokuz yıl sürmüştü. Eleştirmenlerin ve izleyiciler filme çok yoğun bir ilgi gösterdiler. New York Times, Çar’dan Lenin’e filmini överek, “önemli bir eser... Rus devriminin eksiksiz, tarafsız ve zekice anlatılmış bir film tarihi,” diye yazdı. New York Post’un eleştirmeni ise filmi “hayatımda gördüğüm en önemli sinema filmi... Bana göre sinema tarihinin en hayati ve sürükleyici filmi” olarak niteledi.
Filmi izlemek için büyük kalabalıklar toplandı. Ancak çok geçmeden Sovyet hükümeti ve tamamen Stalinistleşmiş Amerikan Komünist Partisi tarafından filmi itibarsızlaştırmak ve gösterimini engellemek için büyük bir kampanya örgütlendi. Moskova Duruşmaları ve Eski Bolşeviklerin kanlı tasfiyesinin ortasında gösterime giren film, Stalinist rejim tarafından tarihi tahrif etme çabalarına tehlikeli bir engel olarak görülmüştü. Eastman’ın anılarında yazdığı gibi:
Filmde, Ekim ayaklanmasına Troçki’nin önderlik ettiği ve Kızıl Ordu’yu onun kurduğu söyleniyordu ama artık tüm iktidar Stalin’in elindeydi. Çar’dan Lenin’e, Filmarte Sineması’nın birkaç metre ötesine geçemedi. New York basınının övgülerinden beş gün sonra, Daily Worker [Komünist Parti’nin gazetesi] büyük manşetli bir makale yayımladı:
“Sovyet Sosyalist ülkesine ihanet eden Troçki çetesinin baş savunucusu Max Eastman, haber filmleri ve belgesel klipler derlemiş. Bu adam çarpıtma, hile, aldatma, imalar ve düpedüz yalanlarda uzmandır... Tzar to Lenin boykot edilmelidir... Filmarte Sineması yönetimini protesto edin... Diğer sinemalara Tzar to Lenin’in saf Troçkist propaganda olduğunu ve bu nedenle özgürlük dostları tarafından hoş görülemeyeceğini açıkça belirtin... Tzar to Lenin’i boykot edin!”
Sovyet rejimi tarafından organize edilen ve dağıtımcılara, bu filmi sinemalarda gösterirlerse, popüler Sergey Ayzenştay’ın filmleri gibi Sovyet filmlerini pazarlayamayacakları tehdidinde bulunan gizli kampanya, Daily Worker’ın Troçki’ye karşı atıp tutmasından daha sinsiydi. Bu kampanya oldukça etkili oldu. Eastman şöyle yazar: Çar’dan Lenin’e “hiç gösterime giremedi. Filmarte’deki başarısı, aslında, filmin sonu oldu.”
Bir söz vardır: Kitapların kendi kaderleri vardır. Aynı şey filmler için de geçerlidir. Çar’dan Lenin’e, kendi sanatsal ve tarihsel bütünlüğünün kurbanı oldu. Önce, filmin devrimi ve Troçki’nin devrimdeki rolünü gerçeklere uygun bir şekilde tasvir etmesini hazmedemeyen Stalinistler ve liberal sol tarafından karalandı.
Soğuk Savaş’ın başlamasıyla birlikte, Herman Axelbank ve belgeseli için yeni sorunlar ortaya çıktı. Ekim Devrimi’ni ve Bolşevikleri olumlu bir şekilde sunan bir filmin sınırlı gösterimi bile neredeyse imkânsız hale gelmişti. Kendisi aşırı sağa kaymış olan Eastman, uzun zamandır reddettiği radikal bir perspektifi ifade eden filmin gösterimini engellemeye çalışmıştı. Axelbank, filmini başka bir anlatımla seslendirerek kurtarmaya çalıştı ve bu şekilde film ara sıra küçük sinemalarda ve üniversite kampüslerinde gösterildi. Ancak bu anlatım, Eastman’ın orijinal anlatımının anti-komünist bir parodisiydi ve Axelbank’ın bir araya getirdiği görüntüleri alay konusu haline getiriyordu.
Eastman 1969’da 86 yaşında öldü. O zamana kadar Axelbank’ın filmi büyük ölçüde unutulmuştu. 1970’lerin ortalarına doğru, Sosyalist Eşitlik Partisi’nin öncülü olan İşçiler Birliği, yetmişli yaşlarının ortasında halen eskisi kadar mücadeleci olan Herman Axelbank ile temasa geçti.
Herman’a, İşçiler Birliği’nin filmi satın almak istediğini, en azından filmin kaybolmamasını sağlamak için bunu yapmak istediğimizi bildirdim. Axelbank’ın ilk talepleri karşılanabilir gibi değildi. Daha hafif şartlar için yaptığım ricaya verdiği yanıt “Yalvar, ödünç al ya da çal” şeklinde oldu. Ancak uzun süren müzakerelerden sonra bir anlaşmaya varıldı ve Axelbank, Ocak 1978’de filmin mülkiyetini İşçiler Birliği’ne devretti. Sonuna kadar enerjik olan Axelbank, bir buçuk yıl sonra, Temmuz 1979’da aniden öldü.
Takip eden yıllarda, İşçiler Birliği ve onun halefi olan Sosyalist Eşitlik Partisi (SEP), filmin sayısız gösterimini düzenledi. Çar’dan Lenin’e filminin gösterimleri, SEP’in Dördüncü Enternasyonal’in Uluslararası Komitesi’ndeki siyasi yoldaşları tarafından da dünya çapında desteklendi. Ancak Ekim Devrimi’nin yüzüncü yıldönümü yaklaşırken, Ekim Devrimi’ni anlamak isteyen herkesin bu olağanüstü filmin DVD kopyalarına ulaşabilmesini sağlamanın zamanı gelmişti.
Prömiyerinden yetmiş beş yıl sonra, Çar’dan Lenin’e filminin önemi hiç azalmamıştır. Hatta, 1991’de Sovyetler Birliği’nin dağıtılmasıyla tetiklenen yeni tarih tahrifatı dalgası, bu filme olağanüstü bir önem kazandırmıştır. Yeni bir küresel kapitalist kriz döneminde – ekonomik çöküş, yaygın toplumsal eşitsizlik ve tırmanan militarizm koşullarında– Çar’dan Lenin’e, sosyalist ideallerin dünya tarihindeki en büyük devrimci harekete ilham verdiği bir tarihi anın tanığıdır.
David North
5 Temmuz 2012
